AMASYA

             İnsan, yaşamına derin çizgilerin nerede atılacağını bilseydi; oralara ilk gidişini, o kentlerle ilk karşılaştığı anı belleğine silinmez bir görüntü olarak nakşederdi. Yıldızların şiirlerdeki harfler gibi gökyüzüne dizildiği bir sonbahar gecesiydi. Bartın’dan sonra, sanki bir yılanın sırtına binmiş ve dolana dolana dağlardan inmiştik. Karanlık, denizin yüzünü göstermemişti. Sonra birden bütün ışıklarını yakmış bir gemi gördüğümü sanmıştım.

Limanda bekleyen uzun bir gemiyi andırıyordu kasaba. Ertesi sabah dalga sesleri beni uyandırdığında artık o geminin bir yolcusu olduğumu düşünmüştüm. Biliyorum ki, adını Amasra’ya veren ve deniz ticaretinin yollarını izleyen prenses Amastris de; gemileri karadan kızaklarla Haliç’e indirip İstanbul’u alan Fatih Sultan Mehmet de; bir zamanların ünlü denizcisi Drake’in gemisi Golden Hind’in aynısını Çakraz’daki yapımevinde yeniden yaratan Hüseyin Çoban da; Amasra’yı dalgalı saçlarının arasında bir yavru yunus gibi saklayan Nezahat öğretmen de; kasabanın geçmişini tarihin derin sularından bir midye toplayıcısı gibi çekip çıkaran Necdet Sakaoğlu da o gemiyi gördüler. Gördüler ki, Amasra bir tutku oldu onlarda da… Amasra benim onu ilk gördüğüm o günden bu yana, iyice ünlendi. Gezi dergilerinden, gazetelerin turizm eklerinden, film karelerinden, TV dizilerinden eksik olmaz oldu. Kolay keşiflerin meraklıları tepeden iner gibi doldular kasabaya, tıpkı yıllar önce kalesinin iç kesiminin evlerle dolması ve ruhunu zedelemesi gibi… Bense, kalabalıkların çekildiği zamanlarda ya da onlara uzak yerlerden seyrettim Amasra’yı. Yazın, özellikle haftasonları binlerce konuğu olur kasabanın. Kumsallar, balıkçı lokantaları, Çekiciler Çarşısı tıklım tıklım dolar. Amastris’in gözyaşlarını anımsatan yağmurun mevsimi başlayacak çünkü. Onlara kimse kızmasın, olmasaydılar Karadeniz bu denli yeşil olabilir miydi?

Amasra'da konaklamak için bir çok seçeneğiniz var. Bir çok pansiyon ve otel olduğu gibi ev pansiyonculuğu da yaygın. Eğer kalabalık bir grup gitmeyi planlıyorsanız evde kalmak daha ekonomik ve eğlenceli olabilir. Amasra denince akla ilk önce balık gelir. Hafta sonları Amasra ziyaretçiler nedeni ile kalabalık olduğu için yemek yiyeceğiniz restorana vakitlice gidip yer bulmaya bakın. Restoranlarda önceden rezervasyon olayı yok, tabii bir otobüs insan gitmiyorsanız. Bir yer beğendiniz ve yemek yiyeceksiniz, mutlaka salata ısmarlayın. Buradaki salatalar insana parmak yedirtir cinsten. Muhteşem bir lezzetti var. Tabii denizin dibinde olup balık yememek olmaz. Balık seçimini size bırakıyorum herkesin zevki farklıdır. Ramazan ayında restoranların bazıları kapalı diğerlerinde de alkollü içki servisi yapılmıyor. Haberiniz olsun.

 

 

Sonra bahar yeniden geri dönecek Amasra’ya. Soğuklar kırılacak. Kaleiçi’nde oturan Zülfiye Hanım’ın ayakkabılara, çaydanlıklara ve ne bulursa onların içine ektiği çiçekler boy atacak. Kayıklar boyanacak, elden geçecek. Aşıklar, Kefaser tepesinin ucuna bir uçurumun kıyısından yürüyerek varacak ve el ele tutuşup yeşil bir çanak gibi duran Küçük Liman’ı ve onun kolyesi olan Kemere Köprüsü’nü seyredecekler.

Bence Amasra’yı dört mevsimde de görmeli. Denizin uysal bir çocuk gibikumsala yanaştığı kısa yaz günleri yetmemeli size. Bartın-Amasra yolunun gelinliğini giymiş ağaçlarla bayram yerine döndüğü, ballıbabalarla, sümbüllerle, zambaklarla bezendiği ilkbaharda; sarışınlığı ıslak bir taç gibi başına geçirdiği, güneşin Küçük Liman’ın avucunun içinde battığı sonbaharda; ve elbette vahşi, inatçı, başkaldıran yüzüne tanık olacağınız kış mevsiminde de gidin. Ama hangi mevsimde orada olursanız olun, Amasra’yı sokak sokak gezmeli, sokak sokak sevmelisiniz. Dönmeden önce, günbatımında kıyıdaki lokantalardan birinde salatayla birlikte balık yemelisiniz bir kere daha. Yalnız parmaklarınıza dikkat edin! Balığın lezzeti parmaklarınıza bulaşabili

 
Heute waren schon 11 ziyaretçi (16 klik) hier!
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden